Ekonomist Prof.Dr. Kenan Mortan’a göre ‘ekonomistin’ iyimseri olmaz. Çünkü ekonomist, açmazı görmesi gerekendir. Mortan, bu bakış açısıyla; Türkiye’nin en büyük açmazları arasına yapısal reformları alıyor ve piyasaların bugünkü hareketli yapısının en azından KOBİ’ler için ‘fırsat’ olarak değerlendirilmesini istiyor.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Öğretim Üyesi ve TOSYÖV Kurucu Üyesi Prof.Dr. Kenan Mortan, kobi-efor.com.tr`un haberine göre;Türkiye’de FED kararlarının beklenilme sürecini ‘gündemi saptırma’ olarak görüyor. “FED’den bize ne?” diye soran Mortan’a göre Türkiye’nin asıl sorunu yapısal reformlar. Sözkonusu yapısal reformların gerçekleşme sürecinde ise FED’in dışına çıkıp dünya ekonomisindeki değişimleri görmek ve o değişimlere uygun adım atılması gerektiğinin altını çizen Kenan Mortan, sorularımıza gazetecilik geçmişinin de etkisiyle sorgular nitelikte ifadeler kullanarak çözümcü yaklaşımı içeren cevaplar veriyor. Özetliyoruz.
FED kararı sonrası mali piyasaların dalgalandığı bir dönemdeyiz. Sizce FED ne yapıyor veya ne yapmak istiyor?
Kenan Mortan: FED’den bize ne? 10 yıl önce FED’le bu kadar ilgili değildik. FED, 2007 ve 2008 krizinden sonra 1.1 katrilyon doları piyasaya şırınga ettiğinde ülke olarak FED’le bu kadar yakından ilgilenmeye başladık. Tamam FED, en hakim ülke yani oyun kurucu olan ABD’nin önemli bir kurumu ama şunu unutmamalıyız; FED’i izlemek dünya ekonomisini izlediğimiz anlamına gelmez. FED, dünya ekonomisinin çok ciddi bir kurumu ve ABD’de kişi başına 55 bin dolar gelirini nasıl zıplatacağım sanısıyla tüm politikalarına bakıyor. Türkiye olarak şu anda FED’in kararları sonrası “cari açığımızı bir süre daha finanse edebilir miyiz?” diye bakıyoruz. FED yerine dünya ekonomisindeki değişimi irdelersek Türkiye’de konuşulması gereken gündeme gelmiş oluruz. FED’in bu kadar dikkatle izlenmesi Türkiye açısından bir zaman kaybı. Ayrıca dünya gündemini izlemekte ise yanlışlık yaptığımız kanaatindeyim.
Peki dünya ekonomisini izlersek nasıl bir değişim ve dönüşüm görüyoruz, Türkiye bu değişimin ve dönüşümün neresinde?
Kenan Mortan: Türkiye kötü bir yerde. Dünya Ekonomik Forumu’nun açıkladığı Küresel Rekabet Gücü Raporu 144 ülkeyi kapsıyor. Türkiye geçen yıl bu ligin 43-44. sırasında yer alıyordu. Bu kadar büyüdük, rakamlar bu kadar iyi dedikten sonra 43-44. sırada olmak iyi bir şey olmasa gerek. Ayrıca raporun detaylarına inince örneğin; emek piyasasının konumunda 103. sırada bulunuyoruz. Kadının işgücüne katılımında ise 131. sıradayız. O zaman dünya ekonomisinde herhangi bir anlamlı çıkıştan sözedilemez. Ama derseniz ki nicel gelişmişlik nasıl gidiyor? Kendi halinde hiç de kötü değil. Cari açığını iyi kullanarak 2002’den sonra iyi bir performans gösterdiği söylenebilir. Ama önemli olan bunu değiştirme çabanızın olmasıdır.
Yani Türkiye’nin kendine bir çıta koyması gerekiyor, bunun için tatmin edici bir çaba var mı? 2023 vizyonu bu anlamda bir hedef değil midir?
Kenan Mortan: 2023 yılı bir hedeftir bir vizyon değildir. Ve bu hedefe yönelik 10. Kalkınma Planı’nda dahi bir şeyler görmedim. Olayın tümünü tasarlarsanız bir vizyonunuz var demektir. TEPAV Başkanı Güven Sak’ın dile getirdiği gibi, Türkiye küresel ligde yer alacak çabaları göstermiyor. Ama bu araç gereç eksikliğinden değil vizyon eksikliğinden kaynaklanıyor. Yani bir zihniyet devrimi gerçekleştirilmeli. Ama bu değişimi görmüyorum. Orta Vadeli Program hazırlanıyor. OVP büyük oranda Avrupa yapısal uyum kapsamında yapılan kanunla vecibe haline geldi. Bu programlar büyük oranda tutarlılığıyla önemlidir. O tutarlıkta zorlanınca sıkıntı olur. Bu programda şimdi iç tasarruf açığının özendirilmesi ağırlığı var. Sayın Ali Babacan diyor ki; ‘tasarrufta en dipteyiz.’ Yani Türkiye aslında yüzde 10’a tasarruf olarak bakmıyor. Türkiye cari açığıyla kalkınmasını finanse ediyor.
O zaman cari açığın ‘sürdürülebilir’ olduğu ifadelerine ne diyorsunuz?
Kenan Mortan: Önlem alınmadığı sürece önlem alınmış diyemeyiz. Ali Babacan bir gönüllülük kampanyasına çağırıyor ve diyor ki; ‘Daha az tüketin taksitle almayın.’ Taksitle alımı kaldırmıyorsanız, 3 tane kredi kartı üzerinden borçlanmaya engel olamıyorsanız, demek ki önlem almıyorsunuz. Geçen yıl büyümenin sürükleyici motoru hane halkı tüketimiydi. Dolayısıyla hiçbir siyasetçi tüketime kötü bir şey diyemez. Problem bizde. İhracat bu kadar arttı denildiğinde zemini kaybediyorsunuz. Ben her hafta Perşembe günleri kendimce önemli bir iş yapıyorum. Londra çıkışlı The Ekonomist Dergisi’ne bakarım. Arka sayfasında dünya ekonomisi köşesi var. Önce bir Türkiye’ye bakarım: orada 3 rakam önemlidir. Cari açık, büyüme performansı ve 10 yıllık vadeli hazine borçlanmasının yüzde kaçtan yapıldığı. FED kararı sonrası 10 yıllık hazine borçlanması neredeyse yüzde 10’u yakalıyordu. Bu sıkıntıdır. Kısaca sürdürülebilirlik konusunda Türkiye’de bir sıkıntı var. Paradigmayı değiştirmediğimiz için günü kurtarmaya odaklanıyoruz. Türkiye’de doğru gündem yapısal reformlar olmalı.
Yapısal reformlar için ne yapılmalı?
Kenan Mortan: Yapısal reformlar için ‘kral çıplak’ denilmesi gerekiyor. Örneğin bir gümrük kapısında sırf vardiya değişikliği var diye bir TIR’ın 1 saat bekletilmemesi gerektiği gibi. Çünkü 1 saat rekabet avantajıdır. Haydarpaşa Limanı gibi stratejik bir noktada liman tahliye işlemlerinin kısa sürede yapılması gerekiyor ki; rekabet avantajı sağlansın. Yani Tınaz Titiz’in dediği gibi; kök sorunu bulmadan soruna çözüm sağlanmaz. Kök sorun; yapısal reformlardır. Bunun çözümü ise zihniyet devriminden geçer. Çünkü zihniyet devrimi bu kümede yer alıp almamakla ilgilidir. Bu noktada ‘Orta Gelir Kapanı’na dikkat çekmek lazım. Orta Gelir Tuzağı değil Kapanı. Kapana girer ve çıkamazsınız. Türkiye 12-13 yıldır bu kapanın içinde. Sadece Türkiye değil; Brezilya, Hindistan, Meksika gibi ülkeler de bu sıkıntının içerisinde. Çünkü bu ülkelerin de kendine göre yabancı sermaye girişi var. Servis sektörü belli bir oranda gelişmiş. Yoksulluk sınırında olanların geliri belli bir oranda artmış. Yani sorun yokmuş gibi gözüküyor.
Kralın çıplak olduğu bilinmiyor mu?
Kenan Mortan: Siyasetin dışında bir pencereden bakarsak; bu süreç bir ülke tercihidir. Türkiye’nin ikinci ligden birinci lige çıkma konusunda tercihsizliği var. 2000 yılında yapısal reformlarda sıçrama yaptıracak durum vardı. Kamunun bu noktada sorumluluğu önemli. Kamu Çin örneğinde olduğu gibi özel sektörün önünü açmalı. Ama Türkiye’de bir tıkanma olduğu kesindir. Bu tıkanmaya Ar-Ge ve inovasyon çerçevesinden bakarsak; hem teknik olarak bürokrasi yapısında ve kurallarda bir sıkıntı var, hem de Anadolu naturasından gelen kolaycılık geleneği bulunuyor. Yani kolaycılık geleneği bir anlamda yapısal reform sürecini tetiklemediği için çeşitli fonla engellenebiliyor. Bu arada özel sektörü bir blok olarak görmemek gerekiyor. Birinci ve ikinci 500 arasında ciddi fark var. 2002 yılından bu yana İSO’nun ilk 500 işletmesi uluslararası iş bölümüne yeniden eklemlendi. Ama ikinci 500 için, yani KOBİ’ler için bunu söyleyemeyiz. İlk 500 için fon bulmak sorun olmadı ama şimdi para bolluğu bitiyor, maliyetler yükseliyor. Bu dönem, FED kararları sonrası bu para bolluğunun biteceğini ve maliyetlerin yükseleceğini göreceğiz.
Anlamlı bir noktadayız. Bu dönemi bir fırsat olarak görüyorum. Özellikle bu fonlara yeteri kadar eklemlenemeyen KOBİ’lerde bu dönem avantajlar sağlanabilir. Kolay uyum sağlayan, esnek, işletme yetilerinin hızlı olduğu KOBİ’ler de bu dönem sormaya başlayacak. Bu da işletmeler açısından bir fırsata dönüşebilir.